29.05.2009

“ABDU-HÛ” ve “RASÛLU-HÛ”

Mekke`de çok sevilen zâtlardan birisi de Teym oğullarından Ubu Bekir idi.. Cömert , güzel ahlâklı, bol bol ziyafet veren bir kimse olduğundan bütün Mekke halkı kendisini severdi.. Çoğunlukla Haremi Şerife gelir ve burada kendisine ayrılan dairede oturarak gelen misafirlerini karşılardı..
Ebu Bekir, Efendimiz`den iki yaş ufaktı.. Ayrıca Ebu Bekir ile Efendimiz’in yedinci batında dedeleri Ka`b oğlu Müre olarak birleşmekte idi.. İki yakın DOST`tular.. Bir çok zananları bir arada geçerdi... Bir defasında putların ve Kâbe`nin yanından geçerken Haremi Şerif`teki inanç mevzuu açılmıştı...
Efendimiz`e şöyle sordu:
- Ey Emin kardeşim; niye sen de diğer Kureyş`liler gibi putlara secde etmez, bu tasvirlere hürmet etmezsin ?..
Efendimiz cevap verdi:
-Ya Ebu Bekir, şu insanların ağaçtan, taştan yaptıkları putlara sonrada tapınmalarını bir türlü aklım almıyor... Bunların ne bir zararı olabilir, ne de faydaları dokunabilir.. Elbetteki bizleri halk eden, rızkımızı veren bir Allah olmalıdır!..
Ebu Bekir`de zaten aynı düşünceleri paylaşıyordu.. Efendimiz’e söyle cevap verdi:
-Benim de aklımdan aynı şeyler geçiyor!.. Fakat bilemiyorum ki, bizim aradığımız, bizi tatmin edecek o din nasıldır?.. Ancak mutlaka onun bir yolu olması lâzım..
Efendimiz bu mevzu açıldığı zaman düşünüyordu derin derin.. Ebu Bekir devam etti konuşmasına..
- İşte bu yüzden de ben dahi, senin gibi düşünüyor, bu sebeple de şu putlara secde edemiyorum.. Düşünüyorum ki, bizi halk eden Allah`ın elbette sevdiği bir dini olmalı.. Ancak bize bu mübârek yolu gösterecek olan elçisi var mı dünyada?..
İşte bu çeşit meseleler sık sık aralarında konuşuluyordu..
O zamanlarda Mekke çevresinde çeşitli mahallerde, senenin belirli aylarında panayırlar kurulurdu.. Bu panayırların en meşhurlarından birisi de Ukaz panayırı idi.. Efendimiz`le Ebu Bekir bu panayıra giderlerdi.
İşte risâlet vazifesinin verilmesinden bir iki yıl evvelindeyiz şimdi.. Efendimiz, yanında Ebu Bekir olduğu halde panayırda dolaşıyorlar.. Az ilerde, yaşlı, beyaz sakallı birisi, devesini çökertmiş ve bir kürsü gibi devenin hörgücünü kullanarak halka vaaz ediyor..
Efendimiz, yanında yürüyen Ebu Bekir`e sordu:
- Kim bu kişi ?..
-İyad Kabilesinin ulusu..Çöller vaizi diye tanınır.. Saide oğlu Kuss... Hâkim ve şairlerdendir..
Bu konuşmalarla birlikte vaizin etrafını çevirmiş bulunan halkın yanına doğru yürüyorlardı..
Saide oğlu Kuss şöyle konuşuyordu:
"Ey Ademoğulları.. sözlerime kulak veriniz ve onları anlamaya çalışıniz !..
Her yaşayan ölür ve bu dünyadan geçer gider.. Olması lâzım gelen şeyler olur.. Çocuklar doğar, büyür ve ana babalarının yerini tutar.. Ölümler, birleşmeler, ayrılmalar olur; her şey mahvolup gider.. Olayların ardı arası kesilmez, hepsi de birbiri ardı sürüp gider..
Ne görüyorsunuz?.. İnsanlardan gelen kalmıyor; giden de gelmiyor!.. Acaba neden gidip de geri dönmezler?.. Gittikleri yerden çok mu hoşlanıyorlar?.. Yoksa yattıkları yerden kalkmak mı istemiyorlar?.. Yoksa, orada bırakıldıkları halde kalıyorlar da, onların geri gelmelerine müsaade mi edilmiyor?..
Yemin ederim ki Allah katında mâkul bir din vardır ki, bu şimdi üzere bulunduğumuzdan çok daha sevgilidir.. Allah`ın bir elçisi vardır ki, bunun gelmesi artık çok yaklaşmıştır.. Gölgesi bugün başımızın üzerinde dolaşmaktadır bu Allah elçisinin. O`nu görüp iman edeceklere ne mutlu.. Yazık o bahtsız kimselere ki, O`na isyan ederler.. Gaflet içinde ömür tüketirler..
Ey İyad oğulları!.. Nerede bugün dedeleriniz ?.. Nerede o bir zamanlar yapılmış kocaman yapılar?.. Nerede onları yükseltenler ?.. Nerede dünya varlığına kanıpta " Ben sizin ilâhınızım" diyen Firavun ve Nemrud?.. Onlar sizden çok daha kuvvetli değil miydiler ?..Zaman, onların ve diğerlerinin hepsini değirmende öğüttü, toprak etti.. Ne kemikleri kaldı, ne de yerleri yurtları.. Şimdi onların yurtlarında köpekler şenlik yapıyor !..
Ey Ademoğulları!. Sakın geçmiştekiler gibi gaflet uykusuna dalmayın!.. Hepimiz geldik göçeceğiz !.. Ardımızda kalacak olan hepimizi halk eden Allah`tır.. Ancak nedir O`nun yolu? Onu da gösterecektir.. Yakında gelecek olan elçisi elbette ki o büyük dini bize göstercektir!..
Ey ölüye ağlayan kimse !.. Onlar mezarlarında yatıyorlar!.. Belki de çürümüş kefenleriyle.. Bırak onları kendi hallerine.. Zîrâ onlar belli bir güne kadar öylece kalacaklar, sizin onları uzatmış olduğunuz yerlerde... Bir çağırıcı uyandıracaktır !.. Hepsi de uyanıp, bu davete icâbet edeceklerdir, isteyerek yahut istemeyerek..."
... Ve Saide oğlu Kuss`un konuşması böylece devam ediyordu..
Saide oğlu Kuss devrinin birkaç HANÎF`inden biriydi... Onlar, tek bir tanrıya inanıyorlar, insanların bu dünyada başıboş yaşamadıklarını kabul ediyorlardı.. Ancak bu yaratıcıya nasıl şükürde bulunabilinirdi?.. Onlar bunu da içlerinden geldiği gibi yaparak günlerini geçiriyor, Allah RASÛLÜ`nü bekliyorlardı..

devamı 01 Haziran..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder