26.06.2010

Wenn ich eines Tages..

"Wenn ich eines Tages ein Tropfen Flüssigkeit nehmen muss um weiter zu Leben, oder wenn ich eines Tages an einer Maschine Gebunden Leben muss, dann Zieh bitte den Stecker mein Schatz, machst du das für mich?"

Sie sagte "Natürlich mein Schatz, für dich mache ich alles"
und stand danach auf zog den Stecker vom Pc und warf das ipod in den Mülleimer..

17.06.2010

1001 Namen: YA HAMiM

Ha und Mim sind 2 Buchstaben des Arabischen Alphabets wenn sie zusammen kommen bilden sie einen Namen von Allah: HAMIM
Bedeutet

herzlich, innig, aufrichtig, ehrlich, familiär, freundlich, offen, offenherzig, traulich, vertraut.

Wenn du an deiner eigenen Ehrlichkeit innerlich verzweifelst, wenn du dich nicht wie dich selber fühlst wenn du an einem Unbekannten Ort bist wo du dich nicht richtig Ausdrücken kannst und nur lächelnd den JA Sager spielst, Empfehle ich dir diesen Wundersamen Namen zu Rezitieren.
(YA HAMIM min. 99* mal am Tag, nach ein paar Tagen wirst du den Unterschied Erkennen inschaallah).

14.06.2010

Allah’ı görebilir miyiz?

Bir gün kücük bir çocuk kendisinden biraz daha büyük olan ablasına Allah hakkında merak ettiği bir soru sordu. “Susie, insanlar hiç Allah’ı görebilir mi?”

Kendi işleriyle meşgul olan Susie fazla umursamadan yanıtladı: “Tabi ki hayır akılsız, Allah Cennet’te ve o kadar uzaktadır ki O’nu kimse göremez.”

Aradan zaman geçmişti ama soru çocuğun aklına takılı kalmıştı, belli ki ablasının cevabı onu tatmin edememişti. Bu yüzden annesine de sormaya karar verdi: “Anne, bir insan Allah’ı görebilir mi?” “Hayır, hiç sanmıyorum,” dedi kadın yumuşakça. “Allah manevi bir varlıktır, onu kalbimizde hisseder ama hiç bir zaman gerçekten göremeyiz.”

Bu cevap öncekinden daha açıklayıcı idi, fakat küçük çocuğun merakı yine de geçmemişti. Aradan çok geçmeden, yaşlı bilge dedesi küçük çocuğu balık tutmaya götürdü.

Balık tutarak çok iyi vakit geçiriyorlardı. Güneş batmaya başlamıştı ve ortaya muhteşem bir manzara çıkmıştı. Büyükbabası bu güzelliğin büyüsüne kapılmış bir şekilde sessizce batan güneşi izliyordu.

Büyükbabasının yüzündeki derin huzur ve tatmin olmuş ifade çocuğun dikkatini çekmişti, biraz düşündü ve çekinerek büyükbabasına da cevabını çok merak ettiği soruyu sordu:

“Büyükbaba, be..be.. ben aslında başkasına soracaktım ama, hani merak ediyorum ki sen bana uzun zamandır merak ettiğim bir sorunun cevabını verebilir misin diye... Hiç kimse, yani biz Allah’ı görebilir miyiz?”

Yaşlı adam kafasını bile çevirmedi. Uzun bir süre sessiz kaldıktan sonra cevap verdi. “Bak oğul” dedi yavaşça, “öyle anlar oluyor ki O’ ndan başka hiçbir şey göremiyorum.”

12.06.2010

O'ndan O'na

Onun peygamberi O'dur... Yani kendisi. O'nun risaleti O'dur... Yani Elçisi O'dur. Yani kendisi... O, bir elçi gönderdi; Kendisinden... Kendisiyle, kendisine... Ne sebep, ne vasıta... Bunlar yok... Çıkar bunları aklından... Elçiyi gönderen... Elçinin getirdikleri... Elçinin kendisi... Ve elçinin geldiği kimse... Bunların hepsi aynı varlıktır; Tek şeydir. Aralarında hiç bir fark, değişiklik ve ayrılık yoktur. Bir beka vücudunun harflerini düşünün... Bu onun varlığıdır; vücududur... Başka yok... Onun gayrı için bir vücud düşünülemez... Hatta yokluğu da. Yani fenası da. Hatta ne ismi, ne de müsemması düşünülebilir. Sakın ha... Çok sakın... Bu manaları inkara kalkmayasın; Sonra... Yanarsın... Çünkü delilimiz kesindir, sağlamdır. Çünkü Resulüllah (s.a.v.) efendimiz şöyle buyurdu: "Bir kimse ki, nefsini bildi; Gerçekten Rabbını bilen o oldu..." Çünkü Resulüllah (s.a.v.) efendimiz şöyle buyurdu: "Rabbımı, Rabbım'la bildim..." Ona, Allah-ü Taala salat ve selam eylesin...


Cümle eşyanın varlığı, Hakkın varlığıdır... Ama, onların bir varlığı olmadan... (...)Meselâ demiyesin ki; Allah-ü Taâlâ, mahluktur.. Yani bu gördüğün yaratılmışlar... Bazı irfan sahipleri dedi ki: - Tam bir sofi vasfını alan kimse, mahluk olamaz... Yani yaratılmış bir şey değildir... Şüphesiz bu tabir doğrudur. (...)Ancak, dikkat gerek... Bu vasıf, rastgele herkese verilemez... Bir sofi'nin öyle bir vasfa lâyık olması için; tam bir keşif gerek... Sonra cümle şeklerin(şüphe) eriyip gitmesi gerek... Sonra bütün vehim kırıntıları da silinmelidir... İşte... bundan sonradır ki; yukarıdaki vasfı almaya, o sofi lâyık olur... Bu vasfı ki aldı... Onda, daha başka şeyler aranmaya başlanır. Öyle seciyeye sahip olmalıdır ki; gerek bu âlem, gerekse, bu âlemin bitişi ile başlayan ebedi âlem, onun gönül evinde çok ufak kalsın... (...)Hakiki hulk yani seciye, cümle âlemlerden çook çok daha geniştir... Bu bapta söylenecek söz, özet olarak bundan ibarettir... Şimdi... Anlatılmadık, bir şey kalmadı... Ne var ki; biraz daha ilerlemek icap eder... Buraya kadar anlatılanları, daha iyi anlamaya çalış... Ve bil ki gören ve görülen.. Var olmuş olan ve var eden... Anlayan, anlaşılan... bilinen ve bilen... Yani Ârif ve maruf... Vücud ve mevcud... İdrâk edilen ve idrâk eden... Bütün bu anlatılanlar, bir şeydir. Aynıdır... Tek şeydir. Başka yol arama.

(MUHYİDDİN ARABİ)

9.06.2010

Weisheit der Propheten (e-book)

eine Übersetzung von füsus ul Hikem von Muhyiddin Arabi (Friede sei auf ihm).