Kapının arkası 1-2 (Bülent Gökçen)
Etrafınıza,
üstünüze, altınıza bakın. Göklerde ve yerde ne kadar delil ve
işaretler vardır. Karanlık gece, burçlu sema, yollarla kaplı yerler,
dalgalı deniz, yağmur, bitki, çeşitli gıdalar, babalar, anneler,
diriler, ölüler, toplanmalar ve dağılmalar.
İHTİYAR:
Evlat, ruhun her bir zerresi gözdür, kulaktır. Ruh bir cevherdir ve
bu cevherin görmek, duymak, koklamak ve tatmak için azalara ihtiyacı
yoktur. Ben yatakta sargılar içinde yatan bedenimden dolayı, ızdırap
duyuyordum. Babam ise bedenini temelli terk ettiği için özgür ve zevk
içindeydi. Babam, yatakta yatan bedenime yaklaşıp, bedenimi bir
gökkuşağı gibi saran bulutumsu yapıya, elleri ile sıvazlayarak
muazzam bir nur takviyesi yaptı. Ellerinden bembeyaz bir ışığın
bulutumsu gök kuşağının içine aktığını gördüm. Renk tonları zayıf
olan gökkuşağının, renkleri canlanmaya başladı. Renkler canlandıkça,
bedenime doğru hızla çekildiğimi hissettim ve ondan sonrasını
hatırlamıyorum.
İHTİYAR:
Evlat, dünyada yaşarken uyanamayanlar, esas uyanış olan ölümden
sonra, bedenleri tamamıyla çürüyüp toprak olana kadar, bedenleri ile
irtibat halindedirler. Çürüyen bedenin her bir hücresi, her bir
molekülü, atomlara ayrılmadıkça bu irtibat kopmaz. Bu da bir çeşit
azaptır. Ruh, dünyada iken ‘’BEN’’ dediği kalıbının çürümesine,
böcekler ve yılanlar tarafından yenmesine, atomlarına ayrılmasına
şahit olur, seyreder. Bu hali seyreden ruh, sanki canlıymışçasına
ızdırap ve azap duyar. Buna kabir azabının ilk evresi denir.
Bülent Gökçen
Okuduğum en güzel anlatımlardan diyebilirim,gerçeğe yakın olması ilgimi çekti.
YanıtlaSil