30.09.2009

ABDU-HÛ” ve “RASÛLU-HÛ” 7

Bedir Muharebesinin evvelindeki son gün akşamı çisentiyle yağan bir yağmurla geçiyordu.. Müslümanların çoğu birer siper yer bulmuşlar, burada, kendilerini ertesi günkü muharebeye en iyi şekilde hazırlayabilmek için istirahate çekilmişlerdi..
Gecenin saatleri ilerlerken karargâhta ancak bir iki kişi uyanık kalmıştı ki, bunlardan birisi olan Efendimiz S.a.v namazını bitirdikten sonra Allahû Teâlâ`ya şöyle dua ediyordu:
-Allah`ım eğer şu bir avuç müslümanın bu gazâda helâk olursa; bundan sonra yeryüzünde Sana ibadet edecek bir tek muvahhid kalmaz.. Sen Islâm’ın bu ordusuna nusret ihsan et !..
Gün ağarırken müslümanlar kalkmış ve sabah namazına durmuşlardı. Herkes de her zaman olduğundan çok daha bir başka hava içinde görülüyordu.. Namaz kılındıktan sonra, Efendimiz Aleyhisselâm müslümanları bir araya toplayarak onlara şu konuşmayı yaptı:
-Hamd, Âlemlerin Rabbı olan Allah`a aittir, ki biz O`na sena etmekten aciziz..
Ey müslümanlar, şüphesiz ki ben, Allah ne emir buyurmuş ise, size onları bildirir; neleri de yasaklamışsa, sizleri onlardan men ederim.. Şüphesiz ki Allah, hayır sahibi kişilere, ilmi ezeliyesine göre, sevab verir..
Şüphesizki Allah, kendi rızasının dışındaki şeyler gaye edinilerek yapılan amelleri kabul etmez!.. Sıkıntılı ve zor durumlarda, Allah için sabır gösterilirse, Allah bu sabrı gösteren kişilerin bütün sıkıntı, üzüntü ve dertlerini kaldırır.. âhirette de, sizi ebedi huzura, felâha erdirir..
Biliniz ki, Allah`ın Rasûlü sizleri Allah`ın azâbıyla îkaz eder ve tavsiyelerde, emirlerde bulunur.. Allah`ın buğzuna sebeb olacak işleri, bügün de, yapmaktan katiyetle kaçınınız.
Allah, "Allah`ın gazâbı sizin birbirinize olan gazaplanmanızın fevkindedir". buyuruyor..(Müminun-10)
O halde Allah`ın buyruklarına yöneliniz ve onları yerine getiriniz. Siz, zilletten sonra izzet veren Allah`a, kitabına, ve emirlerine sarılınız ki, Rabbınız sizden razı olsun !..
Rabbınızın rahmet ve mağfiret vaadini unutmayarak, şu günde yerinizde sıkı durunuz ve imtihanı kazanınız.. Zîrâ, Allah`ın vaadi hak, ikâbı da şiddetlidir..
Şüphesiz ki biz Hayy ve Kayyum olan Allah`tanız.. O`na sığınmış, O`na sarılmış, O`na sırtımızı dayamışızdır.. En sonunda dönüşümüz de O`nadır.. (*)
Allah cümlemizi mağfiret buyursun !..
(*)İsimlerin mânâsı, “DUA VE ZİKİR” adlı kitabımızda mevcuttur.
Bu hutbe müslümanları son derece şevklendirmiş, hepsi de adeta ölümü özler, Allah`ın emirlerini yerine getirmek için her şeyini feda eder bir hale gelmişti..
Bundan sonra Efendimiz Aleyhisselâm onlara sordu:
- Kureyş`li müşriklere karşı nasıl savaşacaksınız?.
Efendimiz Aleyhisselâm bu sualine ashabtan Asıb bin Sabit cevap verdi. Ayağa kalkıp eline yay ve okunu aldıktan sonra, ne yapacağını göstermek üzere:
-Ya Rasûlullah, Kureyş`liler bize ok atımı mesafeye yaklaştıkları zaman, onları ok yağmuruna tutarım; sonra daha da yaklaşıp taş atımı sahasına girdikleri zaman onları taşlamaya başlarım; nihâyet mızrak yetişecek kadar yaklaştıklarında da mızraklayarak onları saf dışı etmeye çalışırım.. Tâ ki kılıcıma iş düşer, mızrağım da kırılırsa; işte o zaman da kılıcımla onlarla mücadeleye girerim, ölene ya da öldürene kadar muahtabımı !.
Bu cevap Efendimiz Aleyhisselâm’ın istediği gibi bir cevaptı..
-İşte gazâ sırasında yapılması gereken şey budur.. Kureyş`lilerle çarpışanlar işte bu şekilde onlarla mücadeleye tutuşsun !..

3.09.2009

ABDU-HÛ” ve “RASÛLU-HÛ” 6

Nihâyet Pazartesi olmuştu ki, Medine yakınında bulunan “Kuba” köyüne iki saatlik yolları kaldı.. Karşılarından da bir kafile gelmekteydi.. İlk müslümanlardan Zübeyr ile Taha Hazretleriydi bu gelmekte olan kafile sahipleri..
Onları görünce bir sevindiler, bir sevindiler ki.. Yolculuk sebebiyle toz kir içinde kalmıştı Rasûlu Ekrem ile Hazreti sıddık.. Onlara:
-Ya Rasûlullah, ya Eba Bekr.. Yollarda elbiseniz toz, kum içinde kalmış... Halbuki Medine ahalisi sizi güzel, temiz kıyafetler içinde görmelidir... Diyerek Şam`dan yeni almış oldukları ticaret eşyası içinden beyaz, yeni elbiseler çıkarıp, Rasûlu Ekrem ile Eba Bekr es Sıddık`a hediye ettiler..
Sonra hep beraber Medine`ye müteveccihen yolarına devam ettiler.. Güneş tam tepelerine yükselmiş, gene her zaman olduğu gibi taş kum parçacıklarını kaynatmakla meşguldü..
Onların Mekke`den hareketini işitmiş olan Medine`li müslümanlar, her sabah kuşluk vaktinde “Harre” denilen mevkiye geliyor ve orada öğleye yakın bir zamana kadar istikbal etmek için bekliyorlardı.. Keza o gün de, gene beklemişler ve sonra ümitlerini keserek evlerine dönmüşlerdi..
Yahudilerin birisinin bir işi çıkmıştı o sıra.. Civardaki tarlasına bakması lâzım geliyordu. Hemen az ilerdeki gözetleme kulesine çıktı ve tarlasına bakmaya başladı.. Aniden ufukta karaltılar belirivermişti. Sıcak dolayısıyla meydana gelen sis manzaraları içinden üzerlerine beyazlar giymiş bir kafile, oraya doğru geliyordu.. Aklına, bu kafilenin gelmesi beklenen Rasûlullah ile ashabı olduğu ihtimali geldi... Bu muhteşem manzaranın tesiri altında, dayanamayarak başladı haykırmaya olanca sesiyle:
- Heeeyyy !.. Müslümanlaaar !.. Beklediğiniz O zât geliyor işte !..
Müjde top gibi patladı bu sesle âdeta.. Haykırışı duyan müslümanlar evlerine dalıp, kılıç, kalkan, silâhları nâmına neleri varsa takınıp, en güzel elbiselerini giydiler.. Kadınlar el ve ayaklarına altın bileziklerini taktılar. Atları olanlar, meşhur arap atlarını en güzel eğerleriyle süslediler. Develeri olanlar, onları dahi süsleyip, kadın erkek, çoluk çocuk, akın akın Rasûlu Ekrem ile Hazreti Sıddık`ı karşılamak üzere yollara döküldüler...
Artık aralarında bir saatlik kadar bir mesafe kalmıştı..
İki kafile, yolcular ile istikbalciler, “Harre” denilen mevkide karşılaştılar. Sadece Medine` bir saat mesafedeki Kuba halkı değil, Medine`nin bizzat şehir halkından kişiler dahi gelmişti istikbale..
İki kafile, Rasûlu Ekrem`e yapılan çeşitli sevgi gösterileri arasında, Medine`nin sağ tarafına düşüp - tabii yaya olarak - bir saat kadar mesafedeki Kuba köyüne yöneldi..
Tarih, yeni bir devrin başlangıcını ilân ediyor: 12 Rebiülevvel, 1. Hicret yılı...
622. Milâdi yıl, Temmuz ayı .. Günlerden Pazartesi..