25.03.2008

C=Raum/Zeit

Albert Einstein´s spezielle Relativitätstheorie

Teil 1


Teil 2


Teil 3


Teil 4

22.03.2008

Was ist VEHIM?



"Allâhumme ahricniy min zulûmatil vehmi ve ekrimniy binûril fehmi"

"O Allah Errette mich von den Dunkelheiten des VEHIM`S,
und schenke mir mit deinem Nur (Licht) einen Verstand! "

so wie die Tauhid Reiser wissen ist unter der Kontrolle des VEHIM zu sein
ist das schlimmste was es gibt.
Die größte gefahr die den Mensch von seinem Schöpfer Entfernt ist
die Vehim Gardine/Verhüllung.

Wer von dieser Gardine Befreit wird,
wird zu Allah Erleuchtet, und gewinnt ein "Nah sein" zu Allah,
und was dies für ein großes Geschenk ist wissen nur die,
die diese Position Erreicht haben.

Wenn sie während sie auf ihrem Erdleben zu Allah "Nah sein" möchten
und von den Dunkelheiten des VEHIM´s Befreit werden möchten rezitieren sie diese Formel 100 mal am tag.

übersetzt aus
http://www.ahmedbaki.com/turkce/kitaplar/dua/dua41.htm

Was ist "Vehim"?..
Vehim ist das Unreale als wahr nehmen, und das Reale (Existierende)
als Unwahr annehmen...

Dies ist ein System welches nach der Annahme/Hypothese/Voraussetzung
der Vorstellung/Ahnung/Annahme/Meinung Arbeitet.

Das erste was es "nicht gibt" ist deine eigene freiwillige Existens!
Obwohl es sie nicht gibt zeigt dir, das Vehim, sie als war..

So lange der Gedanke "mich gibt es"
und die Vorstellung eines Existierenden Gottes Unabhängig von Ihm
(Dualität) da ist, wird Er ein Leben Leben, welches auf das Körperliche Begründet ist.
So lange der Mensch sich als ein Seperates Wesen von Allah sieht,
und glaubt das Er ein Freiwilliges/Unabhängiges Wesen ist;
ist Er unter der Kontrolle des Vehims, und Lebt nach den Wünschen des Vehims,
und aus diesem Weg sich zu Bekehren! ist gar nicht so Einfach..

Er sagt "Ich" und Lebt in die Richtung des Ego´s..
Seine Wünsche und wille, sind auf sein Ego, auf das Körperliche Begründet.
Diese sind zeichen das man unter der Kontrolle des Vehim´s ist!

übersetzt aus
http://www.ahmedbaki.com/turkce/kitaplar/kendini/kendini25.htm

20.03.2008

Dua ve zikir A.H.


DUA VE ZİKİR

Bak dostum;

Bil ki, bu kitab, sana hayatında verilen en değerli şeylerden biridir!..

Bu kitap, sana Rabbinin seslenişi; sana açtığı özel kapıdır!.. Kim, olursan ol; işin, meşgalen ne olursa olsun; hangi dinden olursan ol; bil ki...

Rabbin seni beklemektedir ve kapısı sana açıktır!..
Sorma, Rabbimin kapısı nerede diye; sende "O" kapı; gönlünde!.

Senden sana açılan bir kapının ardında!..

Bu kapı, DUA ve ZİKİR kapısıdır!.. Gönlünden Rabbine açılan kapıdır!.

Rabbine yöneliş ve HACET kapısıdır!.

Gökte ve ötende sandığın TANRI'nı terket; sonsuz - sınırsız ALLAH'a yönel; O'nun, her noktada ve zerrede mevcût olduğunu farket; ve O'nu GÖNLÜNDE bulmaya çalış!.
Sonra iste O'ndan, ne istersen!.. Eşini, işini, aşını; ister mevlânı, ister şifânı!.

Bil ki, seni, her isteğine ve her arzuna kavuşturacak tek şey DUA ve ZİKİR'dir.

Bil ki dostum; her zerrede tüm özellikleriyle mevcûd olan ve kendinden gayrının varlığı aslâ sözkonusu olmayan ALLAH, SENDEN SANA İCABET EDECEKTİR!.

SEN, bilesin ki, yeryüzünde "HALIFE"sin!.. HALİFE olarak sana, gönlüne, BEYNİNE bahşedilmiş yüce güçlerden haberin var mı?...
DUA ile ZİKİR ile, o muhteşem BEYNİN ile, kendindeki mekanizmayı harekete geçirebileceğinden haberin var mı?...

"EN GÜÇLÜ SİLAH" olarak sana bağışlanmış DUA mekânizmasını biliyor musun?...

Fakîr, garîb, nîce kişiler DUA ve ZİKİR ile nîce ZALİM SULTANLARI helâk ettiler!.

Nîce yoksullar, büyük zenginliklere hep DUA ve ZİKİR ile eriştiler!..

Nîce, dertli, sıkıntılı, hastalıklı, ezâ, çile çekenler, hep kurtuluşu, selâmeti DUA ve ZİKİR'de buldular!..

Bil ki dostum...

SENDE, dünyanın en güçlü silâhı olan DUA ve ZİKİR cihâzı mevcûttur.
BEYNİNDEKİ, GÖNLÜNDEKİ bu en güçlü silâhı kullanmasını öğrenerek; bu yaşadığın dünyanın ve ölümötesi yaşamın tüm güzelliklerine erişebilirsin!..

Ya da, DUA ve ZİKİR mekânizmasını kullanmaz, paslandırıp, bir kenara terkedersin, ki bunun cezasını da sonsuza dek çekersin!..

Sana, karşılıksız, bedava verilmiş bir mekânizmadır bu!.. Hîbedir!..
DUA ve ZİKİR için kimseye muhtaç değilsin ve kimseyi aracı koymak zorunda da değilsin!..

İster, bu kitaptan yararlan; ister gönlünden geldiği gibi yönel!.. Ama kesinlikle, kendindeki, bu dünyanın en kıymetli cihâzı olan DUA ve ZİKİR cihâzını kullanmasını öğren.

Göreceksin dünyan nasıl güzelleşecek



http://www.ahmedhulusi.org/kitap/duavezikir.htm

19.03.2008

Muhammed Avs. 99 Namı




Abdullah: Allah (cc)' ın kulu
Âbid: Kulluk eden, ibadet eden
Âdil: Adaletli
Ahmed: En çok övülmiş, sevilmiş
Ahsen: En güzel
Alî: Çok yüce
Âlim: Bilgin, bilen
Allâme: Çok bilen
Âmil: İşleyici, iş ve aksiyon sahibi
Aziz: Çok yüce, çok şerefli olan
Beşir: Müjdeleyici
Burhan: Sağlam delil
Cebbâr: Kahredici, gâlip
Cevâd: Cömert
Ecved: En iyi, en cömert
Ekrem: En şerefli
Emin: Doğru ve güvenilir kimse
Fadlullah: Allah-ü Teâlanın ihsânı, fazlına ulaşan
Fâruk: Hakkı ve bâtılı ayıran



Fettâh: Yoldaki engelleri kaldıran
Gâlip: Hâkim ve üstün olan
Ganî: Zengin
Habib: Sevgili, çok sevilen
Hâdi: Doğru yola götüren
Hâfız: Muhafaza edici
Halîl: Dost
Halîm: Yumuşak huylu
Hâlis: saf, temiz
Hâmid: Hamd edici, övücü
Hammâd: Çok hamdeden
Hanîf: Hakikate sımsıkı sarılan
Kamer: Ay
Kayyim: Görüp, gözeten
Kerîm: Çok cömert, çok şerefli
Mâcid: Yüce ve şerefli
Mahmûd: Övülen
Mansûr: Zafere kavuşturulmuş
Mâsum: Suçsuz, günahsız
Medenî: Şehirli, bilgilive görgülü
Mehdî: Hidayet eden, doğru yola erdiren
Mekkî: Mekkeli
Merhûm: Rahmetle bezenmiş
Mes'ûd: Mutlu
Metîn: Çok sağlam ve güçlü
Muallim: Öğretici
Muktedâ: Peşinden gidilen
Mübârek: Uğurlu, hayırlı, bereketli
Müctebâ: Seçilmiş
Mükerrem: Şerefli, yüce

Müktefî: İktifâ eden, yetinen
Münîr: Nurlandıran, aydınlatan
Mürsel: Elçilikle görevlendirilmiş
Mürtezâ: Beğenilmiş, seçilmiş
Muslih: Islah edeci, düzene koyucu
Mustafa: Çok arınmış
Müstakîm: Doğru yolda olan
Mutî: Hakka itaat eden
Mu'tî: Veren ihsân eden Müşâvir: Kendisine danışılan
Nakî: Çok temiz
Nakîb: Halkın iyisi, kavmin en seçkini
Nâsih: Öğüt veren
Nâtık: Konuşan, nutuk veren
Nebî: Peygamber
Neciyullah: Allah' ın sırdaşı
Necm(i): Yıldız
Nesîb: Asil, temiz soydan gelen
Nezîr: Uyarıcı, korkutucu
Nimet: İyilik, dirlik ve mutluluk
Nûr: Işık, aydınlık
Râfi: Yükselten
Râgıb: Rağbet eden, isteyen
Rahîm: Mü'minleri çok seven
Râzî: Kabul eden, hoşnut olan
Resûl: Elçi
Reşîd: akıllı, olgun, iyi yola götürücü
Saîd: Mutlu
Sâbir: Sabreden, güçlüklere dayanan
Sâdullah: Allah' ın mübârek kulu
Sâdık: Doğru olan, gerçekci
Saffet: Arınmış, seçkin kişi
Sâhib: Mâlik, arkadaş, sohbet edici
Sâlih: iyi ve güzel huylu
Selâm: Noksan ve ayıptan emin olan
Seyfullah: Allah' ın kılıcı
Seyyid: Efendi
Şâfi: Şefaat edici
Şâkir: Şükredici
Tâhâ: Kur'ân-ı Kerîm' deki ismi
Tâhir: Çok temiz
Takî: Haramlardan kaçınan
Tayyib: Helal, temiz, güzel, hoş
Vâfi: Sözünde duran, sözünün eri
Vâiz: Nasihat eden
Vâsıl: Kulu Rabb'ine ulaştıran
Yâsîn: Kur'ân-ı Kerîm' deki ismi, gerçek insan, insan-ı kâmil
Zâhid: Mâsivadan yüz çeviren
Zâkir: Allah' ı çok anan


Ya Rassoul Allah

Esma ül Husna




99 Esma



Ebù Hureyre Radı’yallahu Anh naklediyor:

“Rasùlullah Salla’llahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

-Allah’ın yüzden bir eksik,99 ismi vardır.Her kim bunları ihsâ ederse Cennet’e girer...


1.Hu vallahulleziy lâ ilâhe illâ Hu 2. Rahman 3.Rahîym 4.Melik 5.Kuddûs 6.Selâm 7.Mü’min 8.Müheymin 9. Aziz 10.Cebbâr 11.Mütekebbir 12.Hâlik 13.Bâri 14.Musavvir 15.Ğaffar 16.Kahhar 17.Vahhab 18.Rezzâk 19.Fettah 20.Alim 21.Kaabız 22.Bâsıt 23.Hafıd 24.Râfi 25.Muizz 26.Muzill 27.Semi 28.Basir 29.Hakem 30.Adl 31.Lâtif 32.Habir 33.Halim 34.Azim 35.Gafûr 36.Şekûr 37.Âliyy 38.Kebir 39.Hafîz 40.Mukit 41.Hasib 42.Celîl 43.Kerîm 44.Rakîb 45.Mucîb 46.Vasî 47.Hakim 48.Vedûd 49.Macid 50.Bâis 51.Şehîd 52.Hakk 53.Vekîl 54.Kaviyy 55.Metin 56.Veliy 57.Hamid 58.Muhsî 59.Mubdî 60.Muîd 61.Muhyî 62.Mumît 63.Hayy 64.Kayyum 65.Vâcid 66.Macîd 67.Vâhidül Ahad 68.Sâmed 69.Kaadir 70.Muktedir 71.Mukaddim 72.Muahhir 73.Evvel 74.Âhir 75.Zâhir 76.Bâtın 77.Vâli 78.Müteâli 79.Berr 80.Tevvab 81.Muntakim 82.Afuvv 83.Raûf 84.Mâlik-el mülk 85.Zül Celâl-i vel ikrâm 86.Muksıt 87.Câmi 88.Ğani 89.Muğnî 90.Mâni 91.Dârr 92.Nâfi 93.Nûr 94.Hâdi 95.Bedî 96.Bâki 97.Vâris 98.Reşîd 99Sabûr (celle celâluhü)




1-HU :Mutlak Zât’a işâret.

2-RAHMAN :Sonsuz Esmâ ve Sıfat Sahibi
3-RAHİM :Varlıklar içinde seçtiklerine kendini tanıtan.

4-MELİK : Mülkünde tasarruf sahibidir.Herşey O’na muhtaç.

5-KUDDÛS :Sınırlılıktan mukaddes ve arı.

6-SELÂM :Yakin halini yaratan.
7-MÜ’MİN :Gaybın sonsuz sırlarına açık idrâkı oluşturan.
8-MÜHEYMİN : Hiçliği hissettiren,hayrete salan,yüceliğiyle kendinden geçiren

9-AZİZ : Mutlak gâlip.Eşi ve benzeri olmayan.

10-CEBBAR : Hükmünü zorunlu olarak ister istemez kabul ettiren.

11-MÜTEKEBBİR : Kibriyâ sahibi.

12-HÂLİK : benzeri ,örneği olmayan şeyi meydana getiren.Takdir eden.
13-BÂRİ : Her yarattığını farklı ,yeni bir icâd ile meydana getiren.
14-MUSAVVİR : Mânâları şekillendiren.
15-ĞAFFAR :Dilediği tüm kusurları bağışlayan.

16-KAHHAR :Dilediği herşeyi ortadan kaldıran.

17-VAHHAB : Karşılıksız olarak ihsânda bulunan.
18-REZZAK :Sonsuz mânâları ile sürekli besleyen.


19-FETTAH : Sürekli aşama kapıları açan,tüm kapanıklıkları geçirten.

20-ALÎM :Mânâların oluşturduğu tüm kompozisyonların her hâlini bilen.

21-KAABIZ : İzhâr ettiklerini geri alan,kudreti altında tutan.

22-BÂSIT :Açan,yayan,genişlik veren.

23-HÂFID :En değersiz hâle düşüren.

24-RÂFİ : Yükselten.

25-MUİZZ :İzzet bahşeden,değerli kılan.

26-MUZİLL :Zillete düşüren,değersiz kılan,alçaltan.

27-SEMÎ :Yaratıklarının hitâplarını her hâli ile algılayan.
28-BASİR :Yaratıklarının her hâlini değerlendiren.
29-HAKEM :Hüküm sahibi ve hükmü kayıtsız şartsız yerine gelen.
30-ADL :Her birimi ne için varettiyse,ona hakketiğini veren.
31-LÂTİF :Lûtuf sahibi,birimin özünde ve yapısında yer alır biçimde mevcût.
32-HABİR :Şey’in varlığıyla kendisinden haberdar olan.
33-HALİM : Yumuşaklık ve hoşgörü sahibi.

34-AZİM :sonsuzluğuyla azâmet sahibi.

35-ĞAFUR : Suçluları bile küçük düşürmek istemeyen.Örtücü.

36-ŞEKUR :Değerini bilene fazlasıyla karşılık veren.

37-ALİYY :Yüce; fevkalâde yüksek.



38-KEBİR :Sonsuz mânâlara sahip olmasından ileri gelen üstünlük sahibi. EKBER : Sonsuz mânâlara sahip olmasından ileri gelen üstünlüğüyle ancak kendi kendini değerlendirebilen yüce Zât.”ALLAHÛ EKBER” :Ancak Allah,kendi sonsuz yüce vasıflarını hakkıyla değerlendirebilir; anlamında anlaşılabilir.

39-HAFİZ :Koruyan,muhafaza eden,ayakta tutan.
40-MUKİT : Varettiklerinin yapılarına göre gıdasını veren.
41-HASİB :İhtiyaçları karşılayan ; her an her varlığın yaptığının hesabını görerek hesabına göre bir sonraki aşamaya geçirten.

42-CELİL :Zâtıyla tüm kemâl sıfatlarına sahip : hükümran olan.
43-KERİM : Sınırsız cömertlik sahibi.

44-RAKİB :yaratılmışların tümünü her an kontrolünde tutan.

45-MUCİB :Tüm yönelenlerin dileklerine cevap veren.
46-VASÎ :Sonsuz genişlik ve tahammül sahibi;nimeti bol olan.

47-HAKÎM :Her fiilinde bir hikmet ,bir sebep,bir gerekçe yatan.

48-VEDÛD : Aşk kaynağı; sevilen gerçek ve tek varlık.

49-MECİD :Şânı,nâmı yüce olan.

50-BÂİS :Bir yaşam bitiminin hemen akabinde yeni bir yaşamı başlatan.
51-ŞEHİD :Her şeyin,her olayın gerçeğini gören.
52-HAKK:Gerçekte yegâne var olan.

53-VEKİL :Vekil tutanların işini en mükemmel biçimde sonuçlandıran.

54-KAVİ :Tüm kuvvelerin oluşmasını sağlayan tek kuvvet sahibi.
55-METİN :Kendisine herhangi bir zaaf gelmeksizin sapasağlam kalan.

56-VELİ :Yardımcı,hâmi,dost ;dilediğine arka çıkıp onları kemâle ulaştıran.



57-HAMİD : Hamd kendisine ait olan. Senâ,övgü Allah’a aittir!..
58-MUHSİ : Sonsuz varlıkları her zerrelerine kadar özellikleriyle yaşayan.
59-MUBDİ :Tüm varlıkları benzerleri mevcût olmadığı halde yoktan vareden.

60-MUİD : Yaratılmışları yok ettikten sonra yeni bir biçimde yeniden vareden.
61-MUHYİ : Hayata kavuşturan,can veren.
62-MUMİT : Ölümü TATTIRAN,dönüştüren.

63-HAYY :Sonsuz dirilik ,canıllık sahibi.
64-KAYYUM :kendi varlığı ile kâim olup,mevcûdâtı varlığıyla var kılan.

65-VACİD :Ne bağışlarsa bağışlasın varlığından hiç bir şeyi eksiltmeyen.
66-MACİD : Şan ,şeref,yücelik sahibi.

67-VAHİD-ÜL EHAD : Cüzlerden,parçalardan meydana gelmemiş TEK.

68-SÂMED :Varlığına bir şeyin girmesi,çıkması olanaksız ,ihtiyaçtan beri.

69-KAÂDİR :Kudreti herşeye yeten.
70-MUKTEDİR :İktidÂrı tüm varlıkta geçerli olan.Mutlak tasarruf sahibi.

71-MUKADDİM :Dilediğini öne geçiren.
72-MUAHHAR :Dilediğini geri bırakan ,erteleyen.

73-EVVEL : Başlangıcı olmayan ; ilk.
74-ÂHİR : sonu olmayan ; sonraki.

75-ZÂHİR :Apaçık ortada olan;algılanabilen.
76-BÂTIN : Gizli,ortada olmayan,algılanamayan.

77-VÂLİ :Herşeyi tedbir ve idâre eden.
78-MÜTEÂLİ : Yüceliği yayan ;sonsuz sınırsız yücelik sahibi zât.

79-BERR : Varlıklara kolaylık ve istedikleri iyilikleri veren.
80-TEVVAB :Pişman olanların bağışlanma taleplerini kabul eden.

81-MUNTAKİM :Zarar vereni yaptığının karşılığıyla ödeştiren.
82-AFUV :Sonsuz biçimde dilediğini affedip günâhını silen.

83-RAÛF : son derece merhametli ,acıyan.

84-MÂLİK-EL MÜLK : Tüm boyutlarıyla mevcûdâtın TEK sahibi.
85-ZÜL CELÂLİ VEL İKRAM :Mutlak hüküm ve ikrâm sahibi.

86-MUKSİD :Herşeyi yerli yerinde yapan. Zâlimden,mazlumun hakkını alan.
87-CÂMİ :Dilediği tüm mânâları,dilediği anda ve dilediği yerde toplayan.

88-GANİ:Kavramlar üstü.Yegâne zenginlik sahibi.
89-MUGNİ :Zenginleştiren ; zenginlik veren her mânâda ve boyutta.

90-MÂNİ :Önleyen; engelleyen;istemediğinin almasına izin vermeyen.
91-DARR : Zarara uğratan. Her şer kabul edilenin mutlak varedicisi.
92-NAFİ : Yararlandıran. Her hayır kabul edilenin mutlak varedicisi.

93-NÛR : Açığa çıkaran ; idrâk ettiren ; kendisiyle irşâd olunan.

94-HÂDİ :Hidâyet eden ; gerçeğe yönlendiren ; gerçeği görmeyi sağlayan.
95-BEDÎ :Bir benzeri olamayan şeyleri icât eden. Varlığında benzeri olmayan.



96-BÂKİ :Sonsuza dek yegâne varolan.

97-VÂRİS :Tüm varlıkların gerçek tek vârisi.

98-REŞÎD :Varlıkları varediş gayesine göre hedefine ulaştıran;olgunlaştıran.

99-SABÛR :Sabırla ,rızâsı olmayan şeylerin neticesini bekleyen.

Hadîs-i Şerîf ‘te belirtilen “İHSA”; saymak,mânâsını bilmek ve elden geldiğince mânâlarıyla hallenmek anlamındadır...
Ki bu da “ALLAH’IN AHLÂKIYLA AHLÂKLANMAK”tır.

18.03.2008

Der Gesteuerte Mensch



Huvelleziy halekasSemavati vel'Arda fiy sitteti eyyamin sümmesteva 'alel'Arş*
ya'lemu ma yelicu fiyl’Ardı ve ma yahrucu minha ve ma yenzilu minesSemai
ve ma ya'rucu fiyha* ve HUve me'akum eyne ma küntüm*
vAllahu Bima ta'melune Basıyr;
57 Das Eisen 4 (el HADID)

"Er ist es, Der die Himmel und die Erde erschuf in sechs Zeiten, dann setzte Er Sich auf den Thron.
Er weiß, was in die Erde eingeht und was aus ihr hervorkommt,
was vom Himmel niederkommt und was zu ihm aufsteigt.
Und Er ist mit euch, wo immer ihr sein mögt. Und Allah sieht alles, was ihr tut."

"dann setzte Er Sich auf den Thron." (kommt 7 mal vor im Qoran)
"Und Er ist mit euch, wo immer ihr sein mögt"

was ist ein Thron?
Ein Majestätischer Sessel?
Ein Sessel von wo man alles Steuern kann wie in einem Flugzeug/Raumschiff der Kapitän?
oder wie der Opa mit einer Fernbedienung in der Hand, auf seinem Massagensessel?

Allah ist immer bei uns wo immer wir sind,
ob Wir dies Akzeptieren oder nicht so steht es im Qoran..

Allah wollte das man sich vor Adam A.s. Beugt,
Denn Er Eroberte Adam´s Thron!
Er Setzte sich auf Ihn,
und die Engel Beugten sich vor Allah,
der auf dem Thron Adam´s "SAß"!

Der Thron Allah´s ist ein Punkt in dir, Der Verstand;
der alles Bewertet( ELHAMDULILLAH ), Entscheidet, und Verwirklicht.
Der Punkt den Allah Te´Ala Steuert!
(wird von 4x2 Engel geTragen?!)

17.03.2008

Das Netz O



Es gibt manche Tiere sie können den Namen Allah Rezitieren oder sogar Gebete Lesen,
Ein Papagei, oder einige Vögel..
oder Löwen..
Jedes Wesen Rezitiert in seiner eigenen sprache Allah sagt Qoran, aber Wir können sie nicht Verstehen.
Ich habe vorhin eine Spinne Gesehen und überlegte mir was für eine Rezitation sie hat?
Was sagt die Spinne? Man kann sie nicht Hören!

Ich habe sie gefragt sie hat gesagt siehst du nicht : O O O O
: )

"Und wer sich (um Allahs willen) abmüht,
tut das zu seinem eigenen Vorteil.
Allah ist auf niemand in der Welt angewiesen
(Ğaniyyün anil alemiyn;)."

Die Spinne 6

Dabbe T ül Arz?

Dabbe etwas was aus der Erde rauskommt und zu den Menschen spricht.
Das Wort dabbe hat im Indischen eine interessante Bedeutung:
Etwas was sich wie ein Spinnenetz verbreitet.
wie Internet!

Wenn dabbe das Netz (internet,Technologie) ist,
wird es diese Technologie nicht mehr lange geben.

"Das Gleichnis derer, die sich Helfer außer Allah nehmen,
ist wie das Gleichnis von der Spinne,
die sich ein Haus macht;
und das gebrechlichste der Häuser ist gewiß das Haus der Spinne
wenn sie es nur begreifen würden!"

Die Spinne 41 Al Ankebut

Diese Technologie sogar noch besser? gab es vor uns auch, berichtet der Qoran..

"Haben sie nicht erfahren, wieviele Generationen Wir vor ihnen untergehen ließen?
(Generationen) denen wir auf der Erde Macht gegeben haben,
was WIR euch nicht ermöglicht haben, Wir haben ihnen reichlich Regen beschert,
und Wir haben Flüsse unterhalb ihrer Anwesen fließen lassen.
Wegen ihrer Sünden haben Wir sie untergehen und
andere Generationen von Menschen folgen lassen."
Das Vieh 6:6

und Wir haben Flüsse unterhalb ihrer Anwesen fließen lassen.

Der Strom fliest Unter uns Strom entsteht aus Wasser!

"Mein Volk wird 1000 Jahre Überleben aber 1500 werden sie nicht Sehen"
Muhammed A.v.s.

Es gibt natürlich immer eine andere seite des Madaillions..
Wenn es Sein Volk nicht mehr geben wird,
muss es ein neues Volk geben.
?
Jesus A.s. der LEHRER wird 73 jahre Leben davon 40 Jahre Regieren..
Er wird ein neues Volk Begründen/ alle Völker & GLauben unter einem Dach/Flagge? Vereinen.
Den Frieden=Islam und das Lebens System in den Goldenen Zeiten Lehren.

Tochter Muhammeds (Nur-u Dilara Fatima)


Unsere Mutter Hz. Aisha A.s. Erzählt:


Wir Saßen eines Tages vor dem Tode des Hz. Rasulallahs A.v.s. zusammen.
Hz. Fatima A.s. kam, Ich habe sie immer beobachtet,
Ihre Bewegungen war genau wie ihr Vater,
Essen Trinken sitzen laufen.. Alles ähnelte Rasulallah.

Siyeri Nebi A.v.s. sagte:
“Willkommen meine Tochter, setz dich hin”
..setzte sich neben Rasulallah auf die rechte seite.

Danach beugte sich der Gesandte Allahs zu ihr ins Ohr
und flüsterte etwas in ihr Ohr. Fatima fing an zu heulen,
danach sagte Rasulallah noch etwas in ihr Ohr, sie fing an zu Lächeln, Ich war Bewundert..
Und Fragte Fatima:
“Wie geht das heulen und lächeln gleichzeitig? Diese beiden können eigentlich nicht nebeneinander kommen, kannst du mir den Grund dafür sagen?”

Fatima:
“Dies ist ein Geheimnis meines Vaters,
Ich habe kein recht sein Geheimnis jemandem zu Erzählen”

Aber nach einer weile als der Gesandte Allahs starb fragte ich sie nochmal
und sie Antwortete:
“Mein Vater ist Gestorben, so kann ich dir jetzt sagen was geschah.”
Sie Erzählte was Ihr Vater ihr Erzählte:

“Tochter, Gabriel A.s. liest den Qoran im Jahr 1 mal, dieses Jahr hat Er Ihn 2 mal gelesen, so wie Ich Verstehe wird mein Leben auf dieser Sterblichen Welt bald enden.”

Als Er dies sagte fing ich an zu Heulen danach flüsterte Er:
“Tochter von der Ahli Beyt (Gemeinde Muhammeds) du wirst die erste sein die zu mir kommt”
danach fing ich an zu lachen, und er sprach weiter:
“von All den Frauen der Welt wirst du die Herrin sein,”
mich Freute es das Ich der erste war, der Ihn wieder sehen würde..”
Und so geschah es Hz. Fatima A.s. starb nach ihm als erstes von der Gemeinde.

Hz. Rasulallah A.v.s. war gestorben, seine Freunde kamen nach der Beerdigung zu unserer Mutter Fatima um sie zu Trösten, sie Fragte:
“Kommt ihr von der Beerdigung Rasulallahs?” Sie sagten “ja”
Fatima A.s. sagte:
“Wie konntet ihr Rasulallah unter die Erde Begraben?!
wie nur, hat euer Herz sowas Erlaubt!”


15.03.2008

Der Spiegel *()*



) *
DER SPIEGEL!


Im selben Wasser kann man nicht zweimal baden!
Es gibt alles und nichts im jeden Moment! Dieses Geheimnis wissen nur wenige!
'''Das innere des Dinges ist ER!''' '''Das äußere ist auch ER!''' Wo ist das Ding?
Der schnelle unendlicher Punkt ist GOTT! Er ist jeden Moment an jedem Ort!
'''In jedem Ding ist das innere und äußere der HERRGOTT!''' In welchem Djin ist das Ding versteckt?
Das Ding, sieht sich existieren im Schattensgewissen!
Der Punkt also Null! Das heißt '''NICHTWISSEND!''' Beim Null gibt es keine Dimension!
Es ist kein Makro! Kein Mikro! Ist nicht Dicht! Und nicht Abstrakt!
Deswegen sagt er '''ER'''! Erkennt er sich selbst an!
''Sich selbst zu wissen!'' Ist seine einzige Religion!
Sage nicht! 'Ich will auch wissen wer ich bin!' In dem du in Liebe geratest!
Du bist eine Linie! Es gibt doch nichts! Außer dem Punkt!
'''ER''' weiß sich selbst nur mit sich selbst!
Das heißt, er kann sich selbst sich selbst spiegeln!
Man nennt der Spiegel des Universums! Kommt so hervor!
Nur '''ER''' schaut in den Spiegel! Wer sind die Erscheinungen? Sage es!
Die Erscheinungen! Sind diejenigen die im GOTT sind!
Das reale Universum ist im GOTT! Das verstehen nur die, die das verstehen!
Vom Kosmos zum Quantum! Ist eine Kopie was du siehst!
Die Geburt und der Tod ist ein Traum! Es gibt weder ein Erdbeben! Noch eine Hochzeit!
Kant sagt; 'Die Zeit ist das innere Gefühl!'‚'Der Raum ist das äußere Gefühl!'
Bis du dein Eigen gefunden hast! Gehe! Komme! Schlafe mit offenen Augen!
Solange ein Bild auf dem Spiegel ist! Der Spiegel verwischt sich vom Auge!
Das der Spiegel '''NICHTWISSEND''' ist, weiß man es mit diesem Beispiel!
Wenn HERRGOTT nur einen Augenblick nicht auf den Spiegel schaut! Ist es die Auferstehung!
Die Kopie verschwindet! Der sein Eigenes gefunden hat, der ist geborgen!
'''Denn HERRGOTT auswertet! Nur ein richtiger Gelehrter!'''
Glaube mir ich bin Schockiert! Dein Interesse an das Universum!
Kosmos und Quantum ist die Besichtigung, das wissenschaftlich rituelles Gebet!
Um das Werk zu lesen wird man kein Atheist!

M.H.ULUG KIZILKECILI
ANKARA 15.07.2000

http://ondokuz.gen.tr/ww_18_der_spiegel.htm

13.03.2008

7 Nefs



"NEFS" MERTEBELERİ

Kişinin, kendinden arınması çalışmalarında belli mertebeler tespit edilmiş. Yani, kişinin idrak kendini hissediş seviyesi belli "nefs" mertebeleri şeklinde adlandırılmış.

Bunlar; "Levvame nefs", "Mülhime nefs", Mutmainne nefs", Râdiye nefs", "Mardiye nefs", "Sâfiye nefs" diye tarif olunmuş...

Baştaki "Emmare nefs"i hiç söylemiyorum;ki o tamamıyla hayvansal bir yaşamdır... Bedenin istek ve arzularına dönük bir yaşamdır.

“Levvame nefs" denen hâl şudur :

Kişi, kendisinin ulaşması gerektiği noktaya dair bir takım bilgiler edinmiştir. Kendisinde bir takım idraklar oluşmuştur.

Ne var ki, dönüp kendine baktığı zaman, ulaşmak istediği hedefin gerektirdiği çalışmaları zaman zaman yapamadığını; kendisini bu noktaya ulaşmaktan alıkoyan davranışlar içinde bulunduğunu farkeder.

Bundan dolayı, bu çalışmaları yapabildiği zaman sevinir, yapamadığı zamanlarda ise üzüntüye, ümitsizliğe kapılır. Kendi kendine kızar, "levm" eder. "Niye ben, bu gerçekleri bildiğim halde gereken çalışmaları yapamıyorum?.." gibi düşüncelere kapılırak üzülür!.

İşte bu, kendi kendine kızma, levm etme, yani "Levvame nefs" durumudur...

Kişi bu hâl içindeyken...

Zaman zaman aldığı ilim ve ilhamlar sonucu, idrakı ağır basar; kendi aslının hakikatının "O" yani "Allah" olduğunu farkeder; devre devre kendini "O" gibi hissetme durumuna girer!..

İlham yolu ile oluşan bir ilimle kendi aslının ve hakikatının "O" olduğunu hissedip, bunun yaşamı başlar.

İşte bu tür bir yaşam haline girdiği anlarda, "Mülhime nefs" durumundadır. Mülhime, ilham alan demektir.

İlham aldığı anlarda, sanki bedeni yokmuş gibi, sanki dünya yokmuş gibi hisseder. Kendini, O olarak hissetmeğe başlar. Kendisi vardır ama, kendisini O olarak hissetmeğe başlar.işta burada, "Mülhime nefs" durumundadır...

İşte burası ayakların kaydığı bir yerdir!...

Biraz evvel bahsettiğim, kendini "Hak olarak görmek" düşüncesi dolayısıyla; Hakk`ın bir takım şeylerle kayıt altına giremeyeceği, Hakk`ın namaza, oruca, ibadete ihtiyacı olmayacağı gibi düşünceler, hileler vs. hep bu "Mülhime nefs" durumundaki kişilerin içine düştüğü girdaplardır...

Bu girdab olan düşüncelere kapıldığı anda da kişi, güçlü olarak bağlandığı bir rehberi yoksa, otomatikman girdap onu dibe çeker!.

Dibe vurduğu zaman geldiği nokta, "Emmare" noktasıdır.

Eğer nasibinde varsa, bir vesile ile buradan kendini kurtarma şansına erişirse, -ki bu çok ender oluşur-, o zaman yeniden "levvame" durumuna gelir..

Girdabın dibinden, "Levvame" noktasından, tekrar denizin üstüne çıkar. Denizin üstüne çıkması, "Mülhime" noktasına tekrar gelmesi demektir...

Ancak, bu iniş çıkış, bir kaç haftada değil, çok uzun süreler içinde olur...

Şayet tekrar yukarı çıkabilirse, bu defa girdaba kapılmadan, yüzerek hedefe ulaşmağa çalışır.

Fakat, heyhat!..

Yolda yine ne girdaplar vardır!...

Burada dikkat edilmesi zorunlu en mühim nokta; "hakikat" ilminin kendisinde oluşturacağı düşünce şeklinin, kendisini bedenselliğe kaydırıcı girdaplarına düşmemektir!.

Eğer o, hakikat ilmi ile birlikte, yoğun biçimde zikir, oruç, namaz, gece namazı gibi hususlara riayet eder; bunların arasında kalan süreç içinde de hakikat müşahedesini kendinde oturtursa; ki, bu oturuş öyle bir noktaya gelir ki, artık hakikatı hissedişinde, tatmin edici bir noktaya ulaşır.

Yani, artık kendisinin, O`nun varlığıyla varolduğu olduğu yolunda içinde herhangi bir şüphe kalmaz. Kendini beden kabul etme hâli ortadan kalkar!. Dolayısıyla, bedene dönük menfaatler, istekler, hırslar kalmaz...

Artık bu düşünce düzeyinde, bedene dönük her hangi bir olay olsa da olmasa da onun için birdir!.

Olmazsa, niye olmadı diye üzülmez; olursa, nasıl oldu diye sevinmez. Şuur boyutunda O`nun varlığı olarak yaşama konusunda tatmin olmuştur...

İşte o zaman "Mutmainne nefs", yani "Hakikat"ı idrakta tatmine ulaşmış "nefs" olarak târif edilir... Bu ilm-el yakin hâlidir!..

Bu tatmin oluşun neticesinde bakar ki; varlıktaki her birim, O`nun meydana getirmek istediği mânâlara uygun olarak, oluşturulmuş sûretler, birimlerdir!.

Bu müşahede, her bir birimden ayrı ayrı razı olma hâlini ona getirir!..

Yunus`un sözü olan, "Yaradılmış`ı hoş görürüm, Yaradan`dan ötürü"nün yaşam hâlidir bu...

İşte bu noktada o, her bir birimden meydana gelen fiile rıza gösterir.

Bu rıza gösteriş dolayısıyla şuurunun aldığı isim; "nefs-i Râziye", razı olmuş "nefs"dir... Burası, Tecelli-i ef`al mertebesidir. aAn-el yakîn mertebesidir...

Bundan sonraki aşama çok önemlidir.

Eğer kişide, "Nefs-i Râziye"den sonraki aşama ortaya çıkarsa, bu çok önemlidir...

Mutmainne ve Râdiye biribirine yakındır. Mülhime ve Mutmainne biribirine yakındır.

Mülhime-Mutmainne-Râdiye, bir yönüyle tek bir kapsam içindedir... Diğer yandan, Mülhime ve Mutmainne kesin bir çizgiyle ayrılır...

Mülhime`de her an düşmek söz konusudur. Girdaba kapılıp Levvame`ye dönebilir kişi. Ama, Mutmainne`ye geldikten sonra, artık bir daha Mülhime`ye geri dönme, girdaba kapılma, Levvame`ye düşme söz konusu değildir...

"Velâyet" mertebesi, "Mutmainne nefs"te oluşur takdirinde olan için!..

Buna karşın, Mutmainne ve Râdiye idrak ve yaşamları çok silik bir çizgi ile birbirinden ayırdedilir.

Netice olarak, ana tema ve düşüncede Mülhime, Mutmainne, Râdiye bir bütündür...

"Mardiye" ise çok farklıdır!...

6. basamak diye tarif edilen "Mardiye", diğerlerinden çok büyük fark ihtiva eder.

Varlığın Hakk`ın varlığı olduğu, Hakk`ın bu suretlere bürünerek var olduğu ve bu suretlerde Hakk`ı seyretme hali "Mutmainne" ve "Râdiye"de ağır basar.

Eğer buradan, bir üst boyuta sıçrama yapılırsa, bu idrak ve yaşam düzeyinde şuur, birimler, suretler müşahede yaşam halini yitirir.işte "Mardiye"nin en önemli vasfı, şekli budur!.

Burada, şuursal bir "Tek"lik, yaşamı vardır!. Kesret-çokluk müşahedesi tamamen kalkar!. "Tecelli-i sıfat" denen yaşam tarzıdır. "Hakk-el yakin" halidir!.

Burada şuur, tek varlık olarak kendi vasıflarını seyre koyulur. Burada çokluk müşahedesi söz konusu değildir, sûrete bürünmüşlük söz konusu değildir...

Bunu basit bir misalle şöyle anlatalım:

Gözle bakınca; koltuk, masa, çiçek, insan, hayvan, tahta, halı vs. vardır. Fakat, bir milyar defa büyüten bir elektronik mikroskop ile tüm varlığa baktığın zaman bu isimlerle anılan varlıkların hepsi gözden kaybolur, sırf atomlardan ibaret bir bileşik kitle görülür!.

Burada artık ayrı ayrı birimler gözükmez!. Ne ben kalırım, ne sen kalırsın, ne koltuk kalır, ne de masa!...

İşte bu misalde olduğu üzere, "Mardiye" ismiyle anılan şuur boyutunu yaşayan kişinin müşahadesinde kesret, çokluk hali yoktur!.

O TEK şuur vardır; ve O şuur kendi vasıflarını seyir halindedir.

Bu hâl, "Tecelli-i sıfat" mertebesi olarak tarif edilir. Tabii bu, çokluk içindeki bir izah için, bir yaklaşım için anlatılan bir haldir...

Eğer farkediliyorsa bu hâl, bu şuur, bir evvelki boyutta anlattığımız "Mülhime-Mutmainne-Râdiye" bütünlüğünün getirdiği müşahededen çok farklı bir yaşam tarzıdır...

İşte; Evliya-ı Kamil, Evliya-ı Mukarreb yani Allah`a yakîn kazanmış veliler, Kurbet Velileri bu yaşam içinde olanlardır... Bunlar, sayıları yer yüzünde gerçekten çok çok mahdut olan kişilerdir. Yüz yirmi dört bin veli içinde bunların sayısı onlarla ifade edilir...

Bu müşahedeye erenlerin sayısının azlığını, bu müşahedenin zâhir oluşunu ve değerini anlatma sadedinde bir misal veriyorum...

Bir de bunların üstünde, "Sâfiye" denilen, vasıflarını seyretme hâlinin ötesine geçmişlik var ki, bunu şu anda anlatmama gerek yok...

Çünkü, Mardiye dahi, bizim şu anda anlayamayacağımız bir olaydır!. Umalım ki bize takdir edilmiş ola!... Ona istidat ve kabiliyetli olarak var edilmiş olalım!...

Bunu da anlatmamın sebebi şu`dur;

"Varlık`da Hak`dan başka bir şey yok; Her şey Hak`tır; Benim varlığım da O`nun varlığıdır; Bu varlıkta ne kadar sûretler varsa hepsi O`dur", gibi görüşlerin, her ne kadar çokluk mertebesine göre yüksek bir değeri varsa da; bir üst boyuta göre hiç bir değeri olmadığını farkettirmek bâbında bunları açıklıyorum:

"Hasenet-ül Ebrar, Seyyiat-ül Mukarrebin"

Kurbiyyet, yakîn, bizim için dünyada iken oluşmazsa, ölüm ötesinde bir daha bizim için asla ve asla gerçekleşmesi mümkün olmayan, muhal şeydir!...

Dünyada a`mâ olduğun şey, âhirette de a`mâsı olacağın şeydir...

Öyle ise "biz, sadece ve sadece Allah için varız" deyip, O`na dönüşün kuralları, şartları, gerekleri ne ise, onları yerine getirmeğe çalışalım!...

Eğer, bütün bu anlattıklarımızı anlıyor, idrak ediyor ve hazmedebiliyor isek?... Ve eğer bu, bize kolaylaştırılmış ise, o takdirde bizim için mümkün olur...

Aksi takdirde bunları dinleriz, okuruz; ondan sonra bütün bunlar dünde kalır ve biz, gene bedenselliğimize dönük bir yaşam içine girer, bir çok şeyleri yitirmeğe devam ederiz...

Eğer Cenâb-ı Hak bir kişiyi, kendi hakikatını ortaya koyması gayesi ile meydana getirmişse, ona vehmin hükmünden kurtulmayı nasip eder. Vehmin hükmünden kurtuluş yollarını ona kolaylaştırır.

Eğer, birimsel yaşamasını murad etmişse; o zaman onun şuurunu vehmin hükmü altına sokar.

Burada da birimsel yaşamın ve birimsel yaşamdan kurtulmanın tekniğini, sistemini anlatmağa çalışıyorum...

KENDİNİ TANI adlı eserden alınmadır
http://www.ahmedbaki.com/turkce/kitaplar/kendini/kendini24.htm

SALÂT ve SELÂM


Peygamber için demek ‘sâdece bir postacı !’

Ne büyük iftirâdır ! Hem de ! Ne kadar acı !

Cebrâil’dir postacı olan ! MUHAMMED değil !

Vahyi kâlbe indiren RÛH’un sırrına eğil !

Çünkü ‘“RÛH”’dur ! Kur’an’da CİBRİL’in öbür adı !

RESÛL der : “Benden önce bir rûh yaratılmadı !”

Yâni RESÛLULLAH’ın kâlbine inen ‘“O RÛH !”’

Özünün yansıması ! Bundan gâfil ham güruh !

LÂ İLÂHE İLLÂLLAH ile İslâm olunmaz !

MUHAMMED RESÛLULLAH demek de şart ! Bilen az !

‘“Onun eli üstünde çünkü ALLAH’ın eli !”’

O eli tutup ‘evet’ dedik RABB’e ! Ezelî !

‘“ALLAH, o ok attığın el, benim elimdir”’der !

Tohum gibi ! Sırrını kendinde saklar peder !

Sâde ALLAH’ı yâni kabûl etmekte yok kâr !

‘“İblîs”’ olur ! ÂDEM’i her kim ederse inkâr !

‘“İblîs ALLAH’a evet dedi ! Hayır RAHMÂN’a !”’

Yâni RAHMÂN, Âdem’e büründü ! Budur mânâ !

‘“RAHMÂN arşa oturdu”’ demekte ALLAH mâdem !

‘“RAHMÂN’ın oturduğu Arş !”’ Olmalıdır Âdem !

Bu yüzden ‘“Arşı taşır sekiz melek”’ veya ‘“Su !”’

‘“Cennet de su üstünde !”’ ‘“Taşınan HAK !”’ Doğrusu !

Arş ile cennet, Âdem ! Taşımak, ‘“Secde”’ demek !

Bu Kâbe’yi dönmezsen ! Dünyâda boş her emek !

‘“Sekiz melek”’ demek ki ! ‘“Sekiz cennet kapısı !”’

‘“Âdem’e tapanındır !”’ Ancak cennet tapusu !

‘“Sekiz melek : ‘“Dört çifttir !”’ ‘“Cennet ırmakları dört !”’

Sayıca EHL-İ BEYT’e denk ! ‘“Dört ırmak !”’ Sırrı ört !

‘“Rüzgâr başında taşır ! Süleyman’ın tahtını !”’

‘“Su NÛH’un gemisini sırtlar !”’ Bulur bahtını !

‘“Kucaklar İBRÂHİM’i ‘“SELÂM”’ vererek ateş !”’

‘“ÎSÂ elinde çamur, uçan kuşa olur eş !”’

Ateş ! Hava ! Su ! Toprak ! ÂDEM’e edip secde,

Olur ‘“Dört Arş meleği !”’ Dört cinken ! Gelip vecde !

Şeytan’ı İslâm yapmış ! Züleyha denilen can !

Yatar ‘“YUSUF RÛH”’ ile ! Duymadan pis heyecân !

Bu birleşmeden doğan zâtın ‘“SELÂM”’dır ismi !

‘“Yerden göklere kadar cennet’tir !”’ Onun cismi !

‘Bu doğum târihidir !’ Başlangıç olan mîlât !

Öteki târihleri, târih sepetine at !

“O kara taş” ağarıp ! Başlar ‘“Kadîr gecesi !”’

ÂLÎ ile çözülür ! Kaderin bilmecesi !

HAK perdesini açıp ! En büyük merâk diner !

Başta EHLİBEYT ! Sonra her eren ! Kalbe iner !

İşte bu cennet ZÂT’a, Kur’an’da ‘“SALÂT”’ denir !

Bu yüzden ona secde ‘“Cennet”’ ile ödenir !

HAKK’a erenin hakkı verilir ! Hakkı ile !

‘“Saflar sıklaşıp !”’ Büyür ‘“Biz”’denilen âile !

‘“Selâm”’dır melek ile İblîs arası sınır !

‘“Cehennem”’, sırf taşlaşmış kalbler ile ısınır !

Halîfe’nin, ‘“ZÜLKARNEYN !”’ Veya ‘ZÜLFİKÂR’ ismi !

Çift yüzlü kılıç ! Rûh’u Gayb’da ! Âlemde cismi !

Cisminden çıktığında Rûh’u ! Sonsuzdur eni !

HIZIR İLYAS’ tır o an ! Veyâhut ‘GAYB ERENİ !’

Her yerde hazır nâzır ! ‘“Âlemlere rahmettir !”’

Ona ‘salâvat’ getir de ! Kendini affettir !

Özü gömdüğün için tövbe et ! Özür dile !

O huzura çıkılmaz ! Sırtta tabutun ile !

Kendini o hâliyle sana göstermez ! Niçin ?

Sevgisi öfkesine üstün geldiği için !

Seninle arasına bu yüzden çeker perde !

Cisminin arkasında, RÛH’u bekler siperde !

O, ‘“ALLAH’ın askeri !”’ Ve sen ‘“İnsân şeytanı !”’

‘“Cin şeytanı”’ olmadan ! Artık RABB’ini tanı !

‘“Cihâd yap”’ sen de Uluğ ! OL kendine ‘“Halîfe !”’

Senin üstüne değil başka bir dîn vazîfe !

Bak ‘“ALLAH ve her melek RESÛL’e selâm eder !”’

Bize de ‘“Ona salât ile selâm edin”’ der !

‘“Salât ve selâm”’ ile RESÛL’e ! Biter namaz !

Yoksa ! Hiç bir ibâdet, bil kabûl olunamaz !

MUHAMMED ‘“Ölmez yüzün !”’Odur ‘“HANÎF”’ ve ‘“İSLÂM !”’

Öbür adları ‘“SALÂT”’ ile ‘“SELÂM !”’ Vesselâm !

http://ondokuz.gen.tr/


11.03.2008

Die Computern in dir: Zelle

Ein sehr spannender Doku Film von Harun Yahya
das Wunder in der Zelle





8.03.2008

Erschaffung Universum

Die Erschaffung des Universums
Ein Doku Film von Harun Yahya





Ezan & Sela & Namaz

* ) Nuun


Ahmed Hulusi - Namaz
http://video.google.de/videoplay?docid=8624799391956496863&q=ahmed+hulusi+namaz&total=9&start=0&num=10&so=0&type=search&plindex=0

3.03.2008

das Eisen



"Nuun..

Das Eisen
HADID

"Eisen (mhd. isen; vergleichbar mit kelt. isara „kräftig“, got. eisarn und aiz, lat. aes „Erz“; das Wort scheint Germanen und Kelten gemeinsam gewesen zu sein, die Abstammung von einer gemeinsamen indogermanischen Wurzel ist jedoch nicht sicher geklärt) ist ein chemisches Element im Periodensystem der Elemente mit Symbol Fe (lat. ferrum, Eisen) und Ordnungszahl 26. Es ist ein Metall der 4. Periode in der 8. Nebengruppe im Periodensystem. Im Kontext der industriellen Fertigung versteht man unter Eisen den Werkstoff Gusseisen, wohingegen der Werkstoff Stahl gewöhnlich nicht als Eisen bezeichnet wird." Wiki

Es ist das 57. Kapitel im Qoran!

"Das durchschnittliche Eisen-Atom hat etwa die 56-fache Masse eines Wasserstoff-Atoms. Der Atomkern des Eisenisotops 56Fe weist einen der größten Massendefekte und damit eine der höchsten Bindungsenergien pro Nukleon aller Atomkerne auf. Deshalb wird es als Endstufe bei der Energieerzeugung durch Kernfusion in den Sternen betrachtet." Wiki

Das Universum ist auf - und auf + Begründet
nur Positive Energie + kann Unendliche Geschwindigkeiten Erreichen
Ohne minus wäre sie nicht Sehbar gewesen.
Man muss sie Bremsen mit Negativer Energie.

Der Spiegel von 57 ist 75
Das 75 Kapitel heißt Die Auferstehung

"Alif (A) Lam (L) Mim (M)..
Diese Buchstaben sind die Wundern
>


des Weisen Buches"







Salam Alaikum

1.03.2008

HERRGOTTES FREUND

B: )*


HERRGOTTES FREUND !
''' (HAKK DOST)

(Seite 1)
Überreiche unsere Botschaften denen die von Uns sind !
Es sind doch keine ' Wand Schriften' ! Damit es jeder liest !
Wer uns mit Worten angreift ''' Dem wird die Zunge vom Mund heraushängen ! '''
Dann sagen wir ' Isst was ihr erbrochen habt, erbricht was ihr gegessen habt ! '
Die Botschaften sind nicht auf der Welt ! Sondern berühmt im Jenseits !
Nicht vom Nobel ! Sondern vom ''' WIR ''' bekam es den Lohn !
Lese es vom Herzen als käme es vom ALLBARMHERZIGEN !
Erweckt die Tode wieder zum Leben den du ' Ich ' nennst !

Weil ''' Wir ''' wie dein Herz, sind wie der Umschlag zum Brief !
''' WIR ''' sind das Koran ! Wir sind die Buchstaben vom Kopf bis zum Fuß !
In sehr alten Universummen wurden wir die ''' Erben von der Erde ! '''
Im Gegenwart vom ALLBARMHERZIGEN sind wir geordnet in sieben Reihen !

Jeder von uns ist ein ' Heiliger ! ' Wurden nahe dem GOTT !
Die Hoheiten schließen sich ''' WIR ''' in strömen an !
''' Wir sind älter als die Ältesten ! ''' ''' Wir sind höher als die Höchsten ! '''
Nenne uns ''' HERRGOTT ''' aber ! Ja nicht ''' GOTT ! '''

Die Botschaften dieses Buches vom ''' HANIF RELIGION ''' verändert sich nicht !
Bis zur Auferstehung ist diese Anrede dem Menschen !
Denn die ''' SCHÖPFUNG GOTTES ''' wird hier erklärt !
''' Die Gerechtigkeit kam ! ''' ''' Die Falschen gingen !
''' Endlich sind alle Teufel schwach !

M.H.ULUG KIZILKECILI
ANKARA - 25.01.1997
http://ondokuz.gen.tr/ww_02_Herrgottesfreund.htm